Sayışma ve Tekerleme Örnekleri
Ocak 17, 2018
1
Çeşitli etkinliklerde kullanabileceğiniz, işinize yarayabilecek değişik sayışma ve tekerleme örnekleri aşağıda verilmiştir.
PORTAKALI SOYDUM BAŞUCUMA KOYDUM
SAYIŞMA TEKERLEMELERİ
Grup veya takım oyunlarında yönetici olan ya da takıma karşı tek başına karşı koyan oyunculara
"ebe" denir. İkiden fazla oyuncunun yer aldığı oyunlara başlamadan önce ebe seçimi yapılır. Bunun
için de "sayışma" denen tekerlemeler söylenir. Bu yolla oyundaki "ebe" belirlenir. Oyuncular, bu
tekerlemeler söylenerek tek tek sayışma dışında bırakılır. En son kalan oyuncu da "ebe" olur.
Oyun için gruplaşma, takım oluşturma ve oyunu yönetecek birinin ortaya çıkması oyun
kurallarını uygulama bakımından çok önemlidir. Bu nedenle grupların ve takımların ayrımı da çoğu
kez "sayışma tekerlemeleri" ile yapılır.
Bu bölümde çeşitli yörelerimizden derlenmiş sayışma tekerlemelerinin en güzel örneklerini
bulacaksınız. Umuyoruz ki oyunlarınız bu tekerlemelerle daha zevkli geçecektir.
Oooo!..
Portakalı soydum
Başucuma koydum
Ben bir yalan uydurdum
Duma duma dum
Kırmızı mum
Dolapta pekmez
Yala yala bitmez
Ayşecik cik cik cik
Fatmacık cık cık cık
Sen bu oyundan çık
Oooo!..
İğne miğne ucu düğme
Filfilince kuşdilince
Horoz öttü, tavuk tepti
Bülbül kızı selam etti
Selamına dua etti
Al çık, bal çık
Sana dedim, sen çık...
Oooo!..
İğne battı, canımı yaktı
Tombul kuş
Arabaya koş
Arabanın tekeri
İstanbul'un şekeri
Hap hup, altın top
www.webturkiyeforum.com
Bundan başka o-yun yok.
Oooo!..
Çift sıra olalım
Eşimizi bulalım
Topu atıp havaya
Ebemizi vuralım...
Oooo!..
Seçene meçene
Bakma gelip geçene
Oyun için en iyi
Ebeyi biz seçene...
Elim elim epelek
Elden çıkan topalak
Topalağın yarısı
Yedi koyun derisi
II il ılgıdı
Ilgıdıdan kalgıdı
Şu oturan kuş mudur
Kanadı gümüş müdür
Çek şunu, çıkar şunu
Kazanalım oyunu
Oooo!..
Bir elmayı pulladım
İsparta'ya yolladım
İsparta'nın gülleri
Ne güzeldir elleri
Al-çık, bul-çık
Gel sen çık
Oooo!..
Bağa girdim
Üzüm kestim
Bağ bizim
Bahçe bizim
Bu oyunda
e-be kim?
Çimdik çimdik makarna
Doldursana tabağa
Tabağımdan yiyenler
Hemen geçsin ortaya
Dama çıktım
Çalı kestim
Bir alaca yılan gördüm
Yılan bizim nemiz olur?
Sokaklar da temiz olur
Al çık bal çık
Sana dedim sen çık.
Oooo!..
Piti piti
Karemela sepeti
Terazi lastik
Cimnastik...
Leylek leylek havada
Yumurtası tavada
Söyle gelsin ot yesin
Ot yemezse et yesin
E-be-mi-zi
tez seçsin...
Oooo!..
Üç deve gördüm
Birisine bindim
Ablama gittim
Ablam pilav pişirmiş
İçine sıçan düşürmüş
Vallahi yemem
Billahi yemem
O dolaptan ne çıkar
Sırma saçlı yar çıkar
Sırma saçı öreyim
Ali Bey'e vereyim
Ali Bey hasta
Çorbası tasta
Püsküllü mavi
İnadına kavi...
Teke teke tekerim
Hani benim şekerim
Akşam babam gelecek
Bana para verecek
Sona kaldın
Sen çık...
Oooo!..
Eveleme geveleme
Devekuşu kovalama
Çengi çember
Miski amber
Tazi tuzi
Ortaya çıksın
Peri kızı
Bir, iki, üç, dört
Hanım kız eteğini ört
Beş, altı, yedi, sekiz
Çalışkanız hepimiz
Dokuz, on
Güvercinim ortaya kon.
Bingo bingi
Nerde yedin
Ispanaklı böreği
Annen seni tutarsa
Kulağını burarsa
Bulacağız ebeyi
Oooo!..
Ayşe Hanım'in keçileri
Kişne kişne kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
İçinde bülbül şakır
O bülbül benim olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız
Allı ballı kiraz
Bana gel biraz
Kiraz vakti geçti
Eşim seni seçti
Oyunun başı
Şu çeşmeden su taşı
Çeşmenin dibi delik
Bana geldi ebelik
Allı ballı kiraz
Bana gelsin biraz
Kiraz vakti geçti
Eşim seni seçti...
Oooo!..
Ahmedi medi
Kuyruklu kedi
Bir sıçan tuttu
Yalamadan yuttu.
Oooo!..
Kim oturdu
İt oturdu
Yongalandı
Yola düştü
Senin eşin
Bana düştü
Oooo!..
Gel beri, git beri
Çok yeme peyniri
Peynir seni güldürür
Şeytana döndürür
Şeytanın adamları
İzmir'in oğlanları
Ik mık
Sen ortadan çık...
Oooo!..
Ayşe Hanım'ın keçileri
Kişne kişne kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
İçinde bülbül şakır
O bülbül benim olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız
Oğlan çeşme başında
Kızı bekler taşında
Çeşmenin dibi delik
Bana geldi ebelik...
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Şu ebe ne de alık
Ebe suya dalamaz
Arasa da bulamaz
Ene mene dostum
Ben sana küstüm
Armudu kestim
Tavana da astım
Tap dedi düştü
Kargalar uçtu
Saymacanm sonunda
Elim sana düştü...
Oooo!..
İncilerim döküldü
İliklerim söküldü
Küçük hanım geldi
Kulağımı deldi
İkircik mıkırcık
Kız saçların kıvırcık
Sana dedim, sen çık.
Oooo!..
Aptal karga nerede
Buldum onu derede
Karga karga gak dedi
Çık şu dala bak dedi
Çıktım baktım o dala
Bu karga ne budala...
Vindo vindo vinci
Kim olacak birinci
Kim olursa olsun
Ebemizi o bulsun...
O...
İğne iplik,
Derme diplik
Çelik çubuk
Sen çık.
O...
Ene mene,
Engişdene,
Çörekotu,
Lale kökü
Al çık,
Bal çık,
Aradan önce
Sen çık
O...
Eveleme develeme
Devekuşu kovalama
Çengi çember
Miski amber
Ne zaman geldin?
Yazın geldim,
Yazılalım, çizilelim
Encik, boncuk
Sen aradan çık.
Yuvarladım yumak oldum,
Ben yumağı dadıma verdim.
Dadım bana darı verdi
Ben darıyı kuşa verdim
Kuş bana kanat verdi
Ben kanadı göğe verdim
Gök bana yağmur verdi
Ben yağmuru yere verdim
Yer bana çimen verdi
Ben çimeni koyuna verdim
Koyun bana kuzu verdi
Ben kuzuyu beye verdim
Bey bana para verdi
Aldım verdim, verdim aldım
Ben oyunu ebesiz bitirdim.
Ooooo...
İn ne minne
Ucu dinne
Bal ballı hoca
Baldan hoca
Şamdan şamadan
Kuş dili da ma dan.
Elim elim epenek
Evden çıktım kepenek
Kepeneğin yarısı
Hüseyin'in karısı
İndim Halep yoluna
Halep yolunda ayı gezer
Ayı beni korkuttu
Kulağını sarkıttı
Hap hup
Al tın top
Gel elimi öp.
Daldan dala atladım
Sarı çiçek topladım.
Çiçeklerim döküldü,
Dere aldı götürdü.
Dere boyu çalılık,
Derede olur balık.
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Üşüdüm üşüdüm
Daldan elma düşürdüm
Elmamı yediler
Bana cüce dediler
Cücelikten çıktım
Ablama gittim
Ablam pilav pişirmiş
İçine fare düşürmüş
Fareyi ne yapmalı
Minareden atmalı
Minarede bir kuş var
Kanadında gümüş var
Eniştemin cebinde
Türlü türlü yemiş var
Yüzük yüzük nerdesin?
Acep hangi eldesin
Eğer bulamaz isen
Ebesin ebesin.
Ebe ebe gel bize
Uzaktan vur elimize
Eğer vuramaz isen
Ebesin ebesin.
Hanım kız gitti
Nereye gitti
İstanbul'a gitti
İstanbul'da ne yapacak
Terlik pabuç alacak
Düğünlerde şıngır mıngır
Mıngır şıngır giyecek.
İğne düştü
Kuleli geliyor arkamdan
Gelme kuleli arkamdan
Ablam bakıyor balkondan
Tıka tıka tık
Çıka çıka çık.
El el epelek
Sırtındadır kepenek
Kepeneğin yavrusu
Bit bitenin karısı
İniştendir, yokuştan
On parmağı gümüşten
Horoz senin e-niş-ten
Çık çıkalım çardağa
Yem verelim ördeğe
Ördek yemi yemeden
Cıyak mıyak demeden
Ak kıdım, mık kıdım
Çık-tım, çı-kar-dım
Ayı beni korkuttu
Kulağını sarkıttı
Elma verdim yemedi
Sakız verdim çiğnedi
Hap hup kırmızı top
Camdan baktı iki göz
Biri sarı biri boz
Bindim bozun boynuna
İndim Halep yoluna
Halep yolu cin pazar
İçinde ayı gezer
Ayı beni korkuttu
Kulağını sarkıttı
Al bunu, apart bunu
Çek bunu, çıkart bunu
Oooo!...
Dingil dağ, dingil dağ
Çıktım tren yoluna
Üç gemi geliyor
Biri A biri B
Ortancası Mithat Paşa
Kalk gidelim Beşiktaş'a
Beşiktaş'ta top patladı
Altın saçlı kız vuruldu
Kaptanım hasta
Çorbası tasta
OYUN TEKERLEMELERİ
TEKERLEMELİ OYUNLAR
Bu tür oyunlarda, sözlerle hareketler bir aradadır. Sözlerin çocuklarca yaratılmış ezgileri vardır.
Hareketler bu ezgiler eşliğinde yapılır.
Tekerlemeli oyunların büyük bölümü kuşaktan kuşağa geçerek günümüze kadar ulaşmışlardır. Yeni
yetişenler, istekle ve yanlışsız oynayarak bu tür oyunları daha da geliştirebilirler. Oyunlara yeni
renkler, yeni ezgiler katabilirler.
Birbirimizi tanımanın en iyi yolu oyunlardır. Mızıkçılık etmeden, tekerlemeli güzel bir oyuna ne
dersiniz? Haydi öyleyse oyun başına...
EBE ÇIKARMA
Oyuncular halka şeklinde dizilirler. Sözlere uygun olarak ritmik hareketlerle ebenin ilgisini
çekmeye çalşırlar. Bu ritmik hareketler; halkada elele tutuşarak dönme, eller belde halka içine ve
dışına yürüme şeklinde olabilir. Bu sırada ebe aşağıdaki tekerlemeyi söyler:
Üşü-düm üşü-düm-daldan-elma-düşürdüm
El-mamı-yedi-ler-bana-cüce-dedi-ler
Cüce-likten-çık-tım-Beyoğ-luna-git-tim
Bey-oğlu-has-ta-çor-bası-tas-ta
Püs-külü-ma-vi-ina-dına-ka-vi
Gel-çık-bal-çık-ben-çık-tım
Ebe olan oyuncu tekerlemenin son sözcüğü "çıktım" dediği anda kime değmişse, bu kez o oyuncu
ebe olur. Oyuna yeni ebeyle ve tekerlemenin yinelenmesiyle devam edilir.
AÇ KAPIYI BEZİRGÂNBAŞI
Oyuncular içinden iki elebaşı seçilir. Elebaşılar bir kenara çekilerek kendilerine birer isim alırlar.
Ancak diğer oyuncular elebaşı olan arkadaşlarının aldıkları isimleri bilmeyeceklerdir. Diyelim ki
elebaşlarından birisi "ayva" diğeri "nar" adlarını almış olsun.
"Ayva" ile "nar" karşılıklı durarak elele tutuşurlar ve kollarını kaldırarak bir köprü oluştururlar.
Diğer oyuncular bu dizilişi bozmadan aşağıdaki tekerlemeyi söyleyerek köprü altından geçerler:
"Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı..."
"Kapı hakkı ne verirsin? Ne verirsin?"
"Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun."
Tekerlemede yer alan "Kapı hakkı ne verirsin?" sorusu elebaşılar tarafından sorulmaktadır. Kapı,
dizideki ilk oyuncu tarafından açtırılır. Ancak dizinin en arkasında yer alan oyuncu yadigâr
edilmiştir. Bunun için en arkada yer alan oyuncu köprü altından geçerken köprü indirilir ve kendisi
halkaya alınır. Bu oyuncuya ancak onun duyabileceği bir sesle:
- Ayva mı? Nar mı? diye sorulur.
O da aynı sessizlikte bu isimlerden birini söyler. Hangi ismi söylemişse onun arkasına geçer.
Oyuna dizi bitinceye kadar devam edilir. Daha sonra ortaya bir çizgi çekilir. Elebaşılar karşı karşıya
geçerler. Birbirlerini çekmeye başlarlar. Hangisi diğerini kendi tarafına çekerse, oyunu o taraf
kazanmış olur.
ÜŞÜDÜM ÜŞÜDÜM
Oyuncular iki gruba ayrılırlar. Gruplar karşılıklı olarak geniş kolda dizilirler. Aşağıdaki
tekerlemeyi söyleyerek birbirlerine doğru yürürler. Birinci grup yürürken, ikinci grup geriye doğru
gider. Tekerleme sonunda iki grup oyuncuları birbirlerine doğru yürüyerek sarılırlar.
I. grup:
- Üşüdüm üşüdüm a benim canım üşüdüm
II. grup:
- Kürkünü giy kürkünü giy a benim canım kürkünü giy
I. grup:
- Kürküm yok kürküm yok a benim canım kürküm yok
II. grup:
- Alsana alsana a benim canım alsana
I. grup:
- Param yok param yok a benim canım param yok
II. grup:
- Bulsana bulsana a benim canım bulsana
I. grup:
- Nereden nereden a benim canım nereden
II. grup:
- Saraydan saraydan a benim canım saraydan
I. grup:
- Asarlar keserler en güzelini seçerler
Gruplar üstlendikleri rolleri değiştirerek, tekerlemeyi yinelerler. Oyun böylece tekrar edilir.
YAĞ SATARIM BAL SATARIM
Oyuncular halka şeklinde dizilip otururlar. Aralarından birisi ebe seçilir. Ebenin elinde ucu
düğümlü bir mendil vardır. Elindeki mendili gizleyerek halka şeklinde dizilen oyuncuların etrafında
dolanır. Bazen mendili bir oyuncunun arkasına bırakıyormuş gibi duraklar. Buna benzer
hareketlerle oyuncuları şaşırtmaya çalışır. Oturanlar arkalarına bakamazlar. Ancak elleriyle yeri
yoklayabilirler. Ebe olan oyuncu arkadaşlarının etrafında dönerken, bir taraftan da yandaki
tekerlemelerden birini söyler.
Birkaç kez bu şekilde dolandıktan sonra elindeki mendili bir oyuncunun arkasına bırakır. Bunu
farkeden oyuncu yerinden fırlar ve ebeyi kovalamaya başlar. Eğer kendi yerine oturmadan yetişirse,
yerine oturana dek mendille ebenin sırtına vurur. Oyuncu mendili farketmezse, halkayı dolanıp
gelen ebe, yerdeki mendili alıp ona vurur. Bu kez arkasındaki mendili farketmeyen bu oyuncu ebe
olur.
Oyun böylece devam eder.
Yağ satarım, bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Ustamın kürkü sarıdır
Satsam on beş liradır
Zam-bak, zum-bak
Dön arkana iyi bak
Yağ satarım bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Alacağına, bulacağına
Bir kaşık ayran
Yarın sabah bayram.
BİRDİRBİR
Bu oyunu erkek çocuklar oynar. Oyuncular 8-10 kişilik gruplara ayrılır. İçlerinden biri ebe seçilir.
Ebe olan oyuncu belden öne doğru eğilir, ellerini dizlerinin üzerine koyar. Diğer oyuncular da bu
arkadaşlarının üzerinden atlamak üzere art arda dizilirler.
İlk sırada yer alan oyuncu "Birdirbir" diyerek ellerini ebenin sırtına bastırıp üzerinden atlar. Diğer
oyuncular da onu izlerler. Ancak her biri sırasındaki yerlerine göre veya atlayış sırasına uygun
olarak:
- İkidir iki, kurnazdır tilki!
- Üçtür üç, ebelik güç!
- Dörttür dört, kuş gibi öt!
- Beştir beş, seni aldım eş!
- Altıdır altı, o şamarı kim attı!
- Yedidir yedi, elim sırtına değdi!
- Sekizim seksek!
- Dokuzum durak! diyerek ebenin üzerinden atlarlar.
Atlayan her oyuncu olduğu yerde durup kalır. Diğerleri onlara değmemeye çalışır. Bu nedenle ilk
atlayan oyuncular ellerinden geldiğince uzak mesafeye atlamaya çalışacaklardır.
Dokuzuncu oyuncudan sonraki oyuncular da atlama sırasında şunları söylerler:
- Onum orak, haydi oturak!
- On birim yağlı börek!
- On ikim tuzlu çörek!
Bu atlamalar sırasında, atlayan oyuncu duran bir oyuncuya değerse bu kez ebe kendisi olur. Oyun
böylece sürüp gider.
MENEKŞE
Oyuncular el ele tutuşarak karşılıklı dizilirler. Oyun sırası belirlendikten sonra söyleşme başlar:
- Oy menekşe menekşe
- Mendilin yere düşe
- Bizden size kim düşe
- Özlem düşe, tez düşe
Adı söylenen oyuncu koşar. Karşı diziden gözüne kestirdiği iki oyuncunun arasından geçmeye
çalışır. Bunun için kollarını havaya kaldırarak hızla indirir. El ele tutuşmuş iki oyuncuyu birbirinden
ayırır. Kendine yol açar. Bunu başardığında oyunculardan birini yanına alıp kendi grubuna döner.
Başaramazsa esir olur, karşı grupta kalır. Oyun böylece sürer. Karşı oyuncuları tüketen grup oyunu
kazanır.
EVELEME GEVELEME
Oyuncular 10-12'şer kişilik gruplara ayrılırlar. Grup içinden bir başkan seçilir. Diğer oyuncular el
ele tutuşarak halka oluştururlar. Başkan ortaya geçer. Oyuncular el ele tutuşmuş halde dönerken
aşağıdaki tekerleme söylenir.
Eveleme geveleme
Devekuşu kovalama
Çengi çember, miski amber
Tazı tuzu, kelemenin kızı
Ne zaman geldin, yazın geldim
Dizilelim, çözülelim
Bir tahtaya yazılalım
İncik boncuk, gel çık bal çık
Tekerleme söylenirken halka ortasında yer alan oyuncu da eli ile halkadaki oyuncuları
saymaktadır. Tekerleme bittiğinde en son kimi saymış ve göstermişse bu kez ebe o oyuncu olur.
Oyuna böylece devam edilir.
KUTU KUTU PENSE
Oyuncular daire şeklinde dizilirler. El ele tutuşarak bir yönde dönmeye başlarlar. Ancak
dönerlerken hep birden aşağıdaki tekerlemeyi söylerler:
Kutu kutu pense
Elmayı yerse
Arkadaşım Yıldız
Arkasını dönse
Tekerlemenin sonlarında oyunculardan birisinin adı geçmektedir. Adı geçen oyuncu, yüzünü halka
dışına döner ve yine arkadaşlarının ellerinden tutar. Bütün oyuncular bu şekilde arkalarını dönerek
oyuna devam edilir. Tüm oyuncuların yüzleri halka dışına baktığında, bu kez tekerleme:
Kutu kutu pense
Elmayı yerse
Arkadaşım Ceyda
Ön tarafa dönse
şeklinde söylenir. Oyuna böylece devam edilir.
HOPPACIK
Bu oyun da iki kişiyle oynanır. Oyuncular sırt sırta vererek kollarını kenetlerler. Sonra sırayla
eğilerek birbirlerini sırtlarına alırlar. Bu sırada karşılıklı olarak aşağıdaki tekerlemeyi söylerler.
- Gökte ne var?
- Gök boncuk.
- Yerde ne var?
- Yer boncuk.
- Dalda ne var?
- Elmacık.
- Babanın adı ne?
- Yusufçuk.
- Annenin adı ne?
- Fatmacık.
- Kaldır beni hoppacık.
Oyuncular, isterlerse tekerleme içindeki görev yerlerini değiştirerek oyuna devam ederler.
FIŞ FIŞ KAYIKÇI
Bu oyun iki kişiyle oynanır. Oyuncular oturarak el ele tutuşurlar. Kürek çekiyormuş gibi yaparak
birbirlerini çekerler. Bu sırada aşağıdaki tekerlemeyi söylerler:
Fış fış kayıkçı
Kayıkçının küreği
Hop hop eder yüreği
Akşama fincan böreği
Bizim evde et var
Bir yaramaz Tekir var
Tekir eti yerse
Annem beni döverse...
Tekerleme bittiğinde her iki oyuncu da ellerini gözlerine götürerek, ağlama taklidi yaparlar.
OYUNLA BİRLİKTE VEYA
OYUN SONUNDA SÖYLENEN
DİĞER TEKERLEMELER
Ah benim turnam
Yeşil başlı turnam
Otur desem oturur
Kalk desem kalkar
Büzülüncü büzülür
Süzül desem süzülür
Ellerimizle şap şap şap
Ayaklarımızla rap rap rap
Bir sağa, bir sola
Dans edelim kol kola
Babam yoğurt getirdi
Kedi burnun batırdı
Kedi seni tutarım
Bıyığını yolarım
Aksaray'ın kilidi
Sana vuran kim idi
Amcam oğlu Musacık
Kolu budu kısacık
Şimdi gelir görürsün
Güle güle ölürsün
- Komşu, komşu!
Huuu!..
Oğlun geldi mi?
- Geldi.
- Ne getirdi?
- İnci boncuk.
- Kime kime?
- Sana bana.
- Daha kime?
- Kara kediye.
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıktı.
- Ağaç nerde?
- Balta kesti.
- Balta nerde?
- Suya düştü.
- Su nerde?
- İnek içti.
- İnek nerde?
- Dağa kaçtı.
- Dağ nerde?
- Yandı bitti
Kül oldu...
Yağ yağ yağmur
Teknede hamur
Tarlada çamur
Ver Allah'ım ver
Selli selli yağmur
Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı
Camdan bakıyor
Mustafa mistik
Arabaya kıstık
Bir mum yaktık
Seyrine baktık
Hacı nine kına döver
Ben bilirim kimi sever
Altın paşayı sever
Altın paşa çardakta
Gümüş yüzük parmakta
Minarede bir kuş var
Kanadında gümüş var
Eniştemin cebinde
Türlü türlü yemiş var
Yemişimi yediler
Bana cüce dediler
Vallahi yemem, billahi yemem
Ben bu işten vazgeçmem.
Top top kadife
Kızın adı Latife
Oturmuş halı dokur
İçinde bülbül okur
Bir tabak gülüm olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay, biri yıldız
Biri oğlan, biri kız
Hastayım hasta
Canım ister pasta
Kalk gidelim dansa
Dansta yersin pasta
Kuzu kuzu me
Bin tepeme
Haydi gidelim
Ayşe Teyze'me
Saksağan sek sek
Kuyruğu tümsek
Kuyruğuna binelim
Bizim köye gidelim
Karga karga "gak" dedi
"Çık şu dala bak" dedi
Çıktım baktım o dala
Bu karga ne budala
Karga fındık getirdi
Fare yedi bitirdi
Onu tuttu bir kedi
"Miyav" dedi, "av" dedi
Gıt gıt gıdaaak
Yumurtam sıcaaak
İnanmazsan gel de bak
Evli evine
Köylü köyüne
Kimin evi yoksa
Sıçan deliğine
DİL TEKERLEMELERİ
(YANILTMACALAR)
Söylenişleri birbirine yakın olan seslerden kurulu sözcükler, çabuk çabuk tekrar edilirken
dilimiz sürçer. Söylemekte güçlük çekeriz. Tam veya yarım tümcelerden oluşmuş bu tür söz
dizilerine "yanıltmaca" adı verilir.
Yanıltmacalar da bir tür tekerlemedir. Bunları "dil tekerlemeleri" olarak da adlandırabiliriz.
Dil tekerlemelerini söylerken heceleri birbirine karıştırmamaya özen göstermeliyiz.
Bu tür tekerlemeler dil (diksiyon) çalışmalarında önemli bir yer tutar. Bunun yanında, oyun
sonlarında birer ceza aracı olarak da kullanılabilir. Bunları çabuk çabuk ve hiç yanlışsız
söyleyebilmek gerçekten güç bir iştir. Söylerken bazı yanılmalar olabilir, yanlışlar yapılabilir. Bu
da çok eğlenceli durumlara yol açar.
Sizler için seçtiğimiz ve derlediğimiz yanıltmacaları öncelikle hatasız okumaya ve söylemeye
çalışınız. Daha sonra bu tekerlemeleri ezberleyiniz. Arkadaşlarınızdan da bunları eksiksiz ve
yanlış söylemelerini isteyiniz.
1. İbiş ile Memiş mahkemeye gitmiş. Mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
2. Şu odayı badanalamalı mı, badanalamamalı mı?
3. Bu duvarı badanalamalı mı, badanalamamalı mı?
4. Şiş şişeyi şişlemiş, Şişe keşişe kiş demiş.
5. Bir berber bir berbere bir derede bire berber Beri beri gel berber demiş.
6. Bir berber bir berbere:
- Bre berber, gel beraber bir berber dükkânı açalım, demiş.
7. Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler.
8. Al bu takatukaları,
Takatukacıya takatukalatmaya götür.
Takatukacı, takatukaları takatukalamam derse,
Takatukaları takatukalatmadan al da gel.
9. Kırk küp, kırkı da kulpu kırık küp.
10. Kırk kırık küp, Kırkının da kulpu kırık kara küp.
11. Çarık, çorap, dolak. Ben sana çarık, çorap, dolak mı dedim?
12. Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi Ortada şu şişesi.
13. Sarmısağı saklasak da mı yesek, Saklamasak da mı yesek?
14. Bu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, Sarmısaklamasak da mı saklasak.
15. Değirmene girdi köpek,
Değirmenci vurdu kötek.
Hem kepek yedi köpek,
Hem kötek yedi köpek.
16. Şu karşıda bir kuru dal
Dala konmuş kırk kartal
Kartal kalkar, dal sarkar
Dal sarkar, kartal kalkar.
17. Çatalca'da Topal Çoban Yapar satar çatal sapan, Nasıl yapar çatal sapan Çatalca'da Topal
Çoban.
18. Çatal dağda Topal Çoban
Yapar satar çatal sapan
Sen de Çatal dağdaki
Çatal yapan Topal Çoban gibi
Yapar satar mısın çatal çatal sapan?
19. Şu karşıda beş eşek
Beşi de boz beş eşek
Biri yüklü dişi boz eşek
Dördü yüksüz erkek boz eşek
Hepsi eder beş boz eşek.
20. Siz ateş kıvılcımlatanlardan mısınız?
Kapı gıcırdatanlardan mısınız?
21. Ben bademe baktım, badem bana baktı
Ben bademden bıktım, badem benden bıktı.
22. A be kuru dayı,
Bu sarı darı
Ne kuru darı
A be kuru dayı.
23. Bir tarlaya kemeken ekmişler.
İki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış.
Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi,
Öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi.
Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü,
Kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler.
24. Bu yoğurdu mayalamalı da mı saklamalı, Mayalamamalı da mı saklamalı.
25. Dört deryanın deresini,
Dört tezgâhın derbendine devrederlerse,
Dört deryadan dört dert,
Dört tezgâhtan dört dev çıkar.
26. Eller dana almış danalanmış,
Biz de dana alıp danalanalım mı?
27. Elâlem bir ala dana aldı ala danalandı da,
Biz bir ala dana alıp ala danalanamadık.
28. Eller tere terelenmiş,
Biz de tere alalım da terelenelim.
29. Götür küpü, dök küpü,
Getir küpü, dök küpü.
30. Eller bazlama aldı bazlamalandı da
Biz bazlamalanamadık.
31. Herkes bazlama yapıp bazlamalandı da,
Biz bazlama yapıp bazlamalanamadık.
32. Herkes lahana alıp lahanalanmış,
Biz de lahana alıp lahanalalım mı?
33. Pireli peyniri, perhizli pireler tepelerse,
Pireli peynirler de, pır pır pervaz ederler.
34. Şu karşıda kuru kavak,
Takırdadın da mı kurudun,
Takırdamadın da mı kurudun.
Dibi kovuk, kabuğu kalın,
Dibi eğri, doğru kavak.
35. Şu tespihi imamelemeli mi, yoksa imamelememeli mi?
36. Şu yamayı şu köseleye yamalamalı mı,
Yoksa yamalamamalı mı?
37. Hoşaf hoşaf
Üç tas has hoşaf.
38. Üç tunç tas, saf has kayısı hoşafı.
39. Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek
Bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek
Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek
Bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe:
"Siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz?" demiş.
40. Keşkekçinin keşkeklenmemiş
Keşkek kepçesi
41. Gül dibi gibi, bülbül dili gibi.
Gül dibi bülbül dili.
42. Yamaçta bir horoz kuyruğunu
Kıvraşmışlandırmış amma,
Amma da kıvraşmışlandırmış.
43. Dal kalkar, kantar tartar.
44. Anam bağda, öküz dağda
At harmanda, inek damda
"İ" dili ile söylenişi:
İnim biğdi, ikiz diğdi
İt hirmindi, inik dimdi
"O" dili ile söylenişi:
Onom boğdo, okoz doğdo
Ot hormondo, onok domdo
45. Annemin çorbası çok
Atın arpası çok
Herkesin karnı tok
Bizde hiç yok yok.
46. Ne cezveyi köpürdetebildim,
Ne kahveyi höpürdetebildim.
MASAL TEKERLEMELERİ
Masalların başında sözcüklerin ses benzerliğinden yararlanılarak söylenen yarı anlamlı, yarı
anlamsız söz dizileri vardır. Bunlara "tekerleme" denir.
Masal tekerlemeleri birbirleriyle pek ilgisi olmayan, ancak dinleyicinin ilgisini masala çekmek
için bir araya getirilmiş sözlerden oluşur. Tekerlemenin asıl güzelliği de, birbirleriyle ilgisiz gibi
görünen bu tür sözlerin bir düzen içinde sıralanmasındadır. Bu da bir söz ustalığını gerektirir. Bu
ustalık masal anlatanın, yani masalcının ustalığına bağlıdır.
Aslında tekerlemenin masalla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece dinleyicinin ilgisini çekmek ve onu
masal dünyasına girişe hazırlamak için söylenir. İşte masalcının söz ustalığı da burada başlar.
Söylediği tekerlemeyle dinleyenleri neşelendirir. Anlatacağı masala ilgi çeker. Masalının dikkatle
ve heyecanla dinlenmesini sağlar.
Kimi masal tekerlemeleri de bilinenlerden birkaçının birleştirilmesinden oluşur. Araya yeni
deyim, benzetme ve sözcükler eklenerek yeni biçimlere sokulur.
Gelin şimdi de söz ustalığının en güzel örneklerinden biri olan masal tekerlemelerinden sizin
için seçtiklerimizi okuyalım. Onları ezberlemeye çalışalım. Anlatacağımız masallara bu tür
tekerlemelerle yeni renkler katalım.
* * *
Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken... Ben anamın beşiğini tıngır mıngır
sallar iken. İp koptu, beşik devrildi. Anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, döndürdüler dört
köşeyi. Dar attım kendimi dışarı... Kaç kaçmaz mısın... Vardım bir pazara. Bir at aldım dorudur
diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye... Padişahın topları ateşe başladı.
Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım, Edirne'ye yettim. Selimiye
minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni tımarhaneye attılar delidir diye.
Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket inandılar, tutup beni saldılar. Neyse
uzatmayalım, masala başlayalım...
* * *
Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz
imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken... Ben babamın beşiğini tıngır
mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten... Annem kaptı maşayı, babam kaptı
küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi... O öfke ile Tophane minaresini cebime
sokmayayım mı borudur diye... O öfke ile Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır
diye... Orada buldum iki çifte bir kayık. Çek kayıkçı Eyüb'e...
Eyüb'ün kızları haşarı... Bir tokat vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı... Orada gördüm bir
kız... Adı Emine, gittim yanına... Bir tarafı tozluk dumanlık, bir tarafı çayırlık çimenlik, bir tarafı
sazlık samanlık... Bir tarafta boyacılar boya boyuyor renk ile... Bir tarafta demirciler demir
dövüyor denk ile... Bir tarafta Mehmet Ali Paşa cenk ediyor şevk ile... Anan yahşi, baban yahşi,
kurtuldum ellerinden... vardım masal iline.
(Naki TEZEL'den)
* * *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde... Ben deyim
şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu; kuş uçmadı, Gümüş uçtu. Gümüş
uçmadı, Memiş uçtu. Uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü
beşikten... Biri kaptı maşayı, biri aldı meşeyi; dolandım durdum dört köşeyi...
Vay ne köşe bu köşe! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe; bu köşe yaz köşesi, şu köşe kış
köşesi, şu köşe güz köşesi, diye iki tekerleyip üç yuvarlarken aşağıdan sökün etmez mi Maraş
paşası!.. Hemen bir sarıya bir fare deliği bulup, attım kendimi dışarı; gelgelelim şu mahallenin
yumurcakları haşarı mı haşarı; bir fiske vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı!..
Az gittim uz gittim... Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk
sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa
boyu yol gitmişim!..
Vay başıma, hay başıma; bu yol bitecek gibi tükenecek gibi değil, ya bir devlet kuşu konsa
başıma, ya da alsa beni kanadına kaşına, demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim? Adıyla
sanıyla, yeşiliyle alıyla, Zümrüdüanka dedikleri değil mi? Kafdağı'nın üstünden süzüm süzüm
süzülüp geliyor. Bakın hele! Yüzü insan, gözü ahu. Ne maval, ne martaval. İşitilmedik bir masal!..
* * *
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde... Bu sözün önü var, arkası yok; gömleğimin yeni var
yakası yok... Sabır da bir huydur, suyu var tası yok. De gel sabreyle sabreyle... İyi ama susuzla
sabırsız ne yapar? Ya bir kuyu kazar, ya dolaşır çarşı pazar; ben de aç karın, yüksek nalın çıktım
pazara, Mevlam uğratmasın iftiraya nazara...
Bir kaz aldım karıdan, boynu uzun borudan! Kendisi akça pakça, eti kemiğinden pekçe, ne
kazan kaldı ne kepçe! Kırk gündür kaynatırım kaynamaz.
Hay dedim, huy dedim; bu ne pişmez şey dedim. Bir iken iki olduk, üç iken dört olduk; anan
soylu, baban boylu derken kırk olduk; kırkımız kırk ateş yaktık!... Kırk gündür kaynatırım
kaynamaz. Baktım ki olacak gibi, sofraya konacak gibi değil, eğil dağlar eğil dedik; onumuz hu
çekti, onumuz su çekti; onumuz un, odun çekti; haydan geleni huya sattık, unu bulguru suya kattık.
Suyu kazana, kazanı yeniden ocağa attık; vay ne kaynattık ne kaynattık... De şimdi kaynar mı,
kaynamaz mı? Derken efendim bu kez başını kaldırıp bize bakmaz mı!..
Gayrı pabucunu bırakıp kaçan kaçana! Kanadını kaldırıp uçan uçana! Eh, bir ben miyim kırk
kişinin gevşeği? Çıkardım ahırdan boz eşeği vurdum sırtına palanı, çektim yedi yerden kolanı;
bindirdim üstüne doksanlık anamı. Boynuna mavi bir boncuk takmadım ama, koynuna koydum bir
sabırtaşı. Sabırtaşı, sabırcıktaşı deyip geçmeyin öyle! Ne anamın aşı, ne gözümün yaşı. İtler işin
başı, tandırın başı, masalın başı, bu sabırtaşı! Verilecek kuluna vermiş, bize de versin Yaradan;
haydi dedikoduyu kaldırıp aradan, dinleyin şimdi; sabırlı kim, sabırsız kimdi...
* * *
Evvel zamanda, yoksullar handa
Beyler, konağında yaşarmış.
Buna öfkelendim
Bir hayli söylendim
Aldım başımı çıktım dışarı
Görmeyin gidişimi
Bakmadan sağa sola
Düştüm bir yola.
Az gittim, uz gittim
Dere tepe düz gittim
Çayır çimen geçerek
Arpa buğday biçerek
Soğuk sular içerek
Altı ay bir güz gittim
Yürüdüm yürüdüm vardım bir bağa
Daldım bir konağa
Vay sen misin dalan
Kimi kolumdan tuttu kimi bacağımdan
Attılar beni bir dağa
Zoruma gitti başladım ağlamaya
Karşıma çıktı bir derviş
Derviş amca dedim bu ne iş?
Kuru idim ıslandım sel beni neyler
Bulut oldum uslandım
Yel beni neyler?
Vay gidi dünya
Kimi güler, kimi söyler
Kulak verin bu masala
Keloğlan ne iş tutar, n'eyler
* * *
Handadır handa, bir kara manda
Üç yüz yaşındaydım evvel zamanda
Mavi çadır gerilmiş, duydum pazar kurulmuş
Vurdum karıncaya palanı
Kırk yerinden bağladım kolanı
Sardım sırtına seksen sekiz çuval soğanı
Vardım pazara
Vay ne pazar ne pazar, güzeller durmaz gezer
Kırlangıçlar terzi, köpekler kalaycı, tilkiler tüccar
Buldum bir köşe, başladım işe
Soğan sarmısak satarken
Terazimin kolu kırıldı bir güzele bakarken
Kurbağa kanatlandı gitti gelin getirmeye
Gelin çıktı çardağa, çat yerleşti bardağa
Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde... Odunun
biri bir odun vurdu kafama... Kafam koptu kalktı gitti sarmısak pazarında sarmısak satmaya...
Durur muyum ya, ben de arkasından koştum. O gitti ben gittim, o gitti ben gittim; derken
arkasından yetiştim ama, bak şu kafaya:
- Ben senin kafan değilim, demesin mi?
- Kafamsın!
- Değilim!
- Kafamsın!
- Değilim!
Diye atıştık, vuruştuk. Son sonu kadının kapısında buluştuk. Buluştuk ya, bak şu püsküllü
belaya, kadı evde yokmuş, mercimek ağacına çıkmış da mercimek topluyormuş...
Ağacın tepesinden bize bağırdı:
- Sizin davanız büyük dava!.. Kuş kanadı kalem olsa, derya deniz mürekkep; gene ne yazılır, ne
biter... Hele kırk tomar kâğıt, kırk kucak kalem getirin de ötesini düşünürüz, dedi.
Bir dediğini iki eder miyiz? Aldık getirdik, bulduk getirdik. Merdiveni de aradık taradık,
götürüp mercimek ağacına dayadık, dayadık ya, kadı inerken kırılıvermesin mi mübarek!..
Kadı öldü, kafam da bana döndü: Ah kafa, nah kafa; ne çekersem senin elinden çekiyorum...
Var varanın, sür sürenin... Baykuşu çoktur viranenin... Destursuz bağa girenin, geçmez para ile
dükkâna girenin, hokka çömleğini başında patlatır Bekri Mustafa... Hak dost, veli dost...
Babamdan kaldı bir eski post... Ben dikerim, o sökülür... Arasına bit, pire sokulur... Ufacığı bakla
gibi, büyüceği toklu gibi... Tuttum pireyi, İstanbul'a yolladım. Bekledim, bekledim gelmedi.
Ardından uşak yolladım.
Kırk kişiyiz... Onumuz odun yarar, onumuz kav çakar, onumuz su taşır, onumuz ateş yakar... Bir
de baktık kaz kafasını kaldırmış, kazandan bize bakar... Fare takla tukla... Ne nohut bıraktı bu yıl,
ne de bakla... Kahveci kutuyu sakla, tiryaki olmuş o güdük fare...
Fare ovada yedi başağı, sıyrıldı çıktı direkten... Somunu kaptı kürekten... Gözleri büyük
çörekten... Dişleri iri oraktan...
Tavandan teker meker... Gözlerime toz döker... İhtiyara bakmaz geçer. Bir oh çekmez mi bizim
güdük fare? Tavanda koptu patırtı... Çömlek başına atıldı... Çektim tüfeği avludan... Yah ettim
dokuz kilo soğan.
Derken efendim, baldıranlığa daldı kurudur diye... Boz eşek attı çifteyi geri dur diye. Ben tuttum
kuyruğundan ileri diye...
Kalktı sıçradı kürek sapına... Gözünü dikmiş çocuk hakkına... Seksen kiloluk pekmez küpüne...
Reçel olup gitti bizim güdük fare... Efendimin ağası... Sivridir külahisi... Uzatmayalım biz bu
sözü, başımıza gelir daha belası...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir memleket padişahının kırk oğlu varmış...
* * *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben dayımın beşiğini
tıngır mıngır sallar iken, aşağıdan:
- Tutun da, vurun da! diye bir gürültü kopmaz mı?
- Eyvah, dedim. Şimdi bunlar susmazlar, dayımı uyutmazlar.
İki kalktım, bir hopladım. Yüz ayak merdiveni bir çırpıda atladım.
Baktım; bir kuru kalabalık.
- Nereye gidiyorsunuz böyle? dedim.
- Hak aramaya gidiyoruz, dediler.
Neyse, katıldım ben de içlerine, vardık koca şehrin birine. Aradık taradık, hakkımızı bulduk.
Meğer o da pire değil miymiş?
Bindim pireye, vardım Tire'ye. Pire gider çatır çutur, hak sahibine balta getir. Bak şu pirenin
işine, yular bağladım dişine. Gören şaştı, duyan şaştı, Üsküdar vapuru Beşiktaş'ı aştı.
Tuttum pirenin birisini, kırdım ufağını irisini, davula geçirdim derisini, kaytan yaptım
kuyruğunu.
Sonra sırtına vurdum palanı, altından çektim kolanı, dinleyin bakalım bendeki koca yalanı...
(Eflâtun Cem GÜNEY'den)
* * *
Çıktım tavan arasına bir kırık sandık buldum.
Açtım baktım: İçinde bir kırık altın
Almayacaktım ama, aldım
Sarıdır diye,
Ordan gittim İstanbul'a bir kâse yoğurt aldım
Durudur diye,
Dokuz yüz doksan testi su kattım
Borudur diye,
Tophane güllelerini cebime doldurdum
Darıdır diye,
Nacağı aldım Kapalıçarşı'ya daldım
Korudur diye,
Akdeniz'e girdim
Kıyıdır diye,
Ortasına bastım
Kuyudur diye,
Selimiye Camii'nin duvarına dayandım
Yalıdır diye,
Ahırdağı'na bir tekme vurdum
"Geri dur!" diye,
Üçlük beşlik verdiler beğenmedim
İridir diye,
Sade Osmanlı lirası verdiler almadım
Sarıdır diye,
Beni aldılar tımarhaneye götürdüler
Delidir diye,
İki adam geldi şahitlik etti
Veli oğlu velidir diye,
Tımarhaneyi dürdüm katladım sırtladım
Halıdır diye,
Beş on copa vurdular
Yeridir diye,
Beni padişaha bildirdiler
Delidir diye,
Padişahtan ferman çıktı
"Bırakın onu eski huyudur!" diye,
Ferman aldım cadde boyu gidiyordum
Bir boz eşek gördüm
Takıldım peşine
Eşek bana bir tekme vurdu
Geri dur diye.
(Pertev Naili BORATAV'dan)
* * *
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, devler top oynarken eski hamam içinde... Bir
havladık, hoyladık; cümle âlemi topladık. Allah'ın kışı tandırın başı olur da kim gelmez? Haylanan
da geldi, huylanan da geldi, ahlanan da geldi, ohlanan da geldi. Hele büyük baş, büyük kara kadı,
kuru kadı geldi... Kadıyı, dayıyı duyunca; yabanın ördeği, kazı geldi... Ördeği, kazı görünce, bir de
çulsuz tazı geldi. Tazının peşinden de görmemişin oğlu, kör Memiş'in kızı geldi... Ne etti, ne etti,
arkası sökün etti: Kambur Ese, Sarı Köse geldi; biri saltanata, biri süse geldi... Bunları duyar da
durur mu ya! Hımhımınan burunsuz, birbirinden uğursuz geldi... Bu iki uğursuzun ardından da
ekmediğin yerde biten bir arsız, yüzsüz geldi... Daha daha, sarı çizmeli Mehmet ağa geldi, geldi
dertlere deva, gönüllere sefa geldi... Derken efendim, seyrek basandan sık dokuyana, bir taşla iki
kuş vurandan her yumurtaya bir kulp takana kadar kim var, kim yok; kimi aç, kimi tok; geldi,
toplandı. Toplandı ya, hepsi de başını kaldırıp kaşını yaktı, derken her kafadan bir ses çıktı; başladı
her biri bir maval okumaya... Kimi ince eğirip sık dokudu; kimi yukarıdan atıp, aşağıdan tuttu...
Kimi tavşana kaç, tazıya tut dedi; kimi ağzını yum, dilini yut dedi... Kimi kâh nalına, kâh çivisine
vurdu; kimi süt dökmüş kedi gibi oturdu... Kimi kâhya karı gibi her işe karıştı; kimi gemi azıya
alıp birbiriyle yarıştı... Kimi akıntıya kürek çekti; kiminin kırdığı ceviz kırkı geçti... Kimi
kırkından sonra kaval çaldı; kimi de benim gibi ellisinden sonra masala daldı... Bir var ki,
hangisine ne denir? Allah her kuluna bir çene, her çeneye bir gene vermiş, oynatıp duruyor. Lafla
peynir gemisi yürümez ama, sadece dinlemekle de olmaz; laf ebeleri adamı aptal yerine korlar;
bari ben de birini çekip, çekiştireyim dedim ya, ne haddime! Yetmiş iki millet burada, sade bir
Keloğlan yok ortada... Yüz yüzden utanır, ötekileri dilime dolayacak değilim ya, ben de tuttum
Keloğlan'ın yakasından; bakın ne deyip durdum arkasından:
Bir varmış, bir yokmuş; Allah'ın kulu çokmuş, çok söylemesi günahmış. Develer tellal iken,
keçiler berber iken, bir memleketin birinde bir kocakarı, kocakarının da bir kel oğlu varmış
* * *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde... Dırıltıydı,
mırıltıydı, raftan fincan düştü kırıldıydı, hem de ne fincan ya! Dedemin dedesinin dedesinden
kalma kulpu kırık, kenarı yok, şu ahım şahım fincan... O akşam ne cezveyi köpürdetebildim, ne
kahveyi höpürdetebildim. Bakın hele, şu ettiği yetmiyormuş, kırdığı kırkı geçmiyormuş gibi, bir de
karşıma geçip oh çekmez mi ya bizim güdük fare!.. Kızmayın benim canım efendim, bu farenin
derdinden bittim, tükendim. Benim gibi bir yalınkat adam değil, kambur felek, kadife yelek bile
dayanamaz buna. Bir gece değil, beş gece değil, her gece bu, kuyruğunu yay ediyor, unu bulguru
pay ediyor, yağı kıymayı zay ediyor... Öyle ya, hani han, hani harman? Evimizin ardı tarladır, ekini
kor, bize zorlatır, karanlıkta göz parlatır ama gelgelelim, kaçak dövüşüne metin, ne var ne yok
teslim ettik bütün, bacamızdan çıkmaz oldu tütün, gayri ya bu fare durur, ya biz. Bu gece
düşündüm taşındım, tatlı tatlı kaşındım, baktım ki olur gibi, olacak gibi değil, ne yapıp yaptım
yine, telli pullu bir arzuhal yazdım kediye; dilediğim yerini bulursa kilerde nöbet bekleteyim
diye...
* * *
...Koştum, eve vardım: "Baban doğdu" dediler, kucağıma bir yumurta verdiler. Yumurta
elimden düştü, içinden kocaman horoz çıktı, sokağa kaçtı.
Kovalamaya başladım. Taş attım değmedi. Ceviz attım... Cevizden bir kocaman ağaç bitti.
Üstündeki cevizleri düşüreyim diye taş attım, değmedi. Toprak attım; ağacın başı tarla oldu. Kimi
dedi: "Buğday ek", kimi dedi: "Karpuz ek."
Karpuz ektim. Öyle karpuz verdi ki tarla, develer taşıyamadı. Karşıma bir adam çıktı:
"Karpuzundan versene" dedi. Bir karpuz verdim, bir ordu yedi, yarısı arttı... Ben de bir karpuz
keseyim, dedim. Keserken çakım içine kaçıverdi. Elimi soktum, alamadım. Gözümü soktum,
göremedim. Kendim girdim, yedi sene aradım, bulamadım. Yedi sene gezdim, dolaştım, sonunda
karpuzun kapısına ulaştım.
Vay anam karpuz, evin köyün yıkılası karpuz...
Bir yanı sazlık samanlık
Bir yanı tozluk dumanlık
Bir yanında demirciler demir döver denk ile,
Bir yanında boyacılar boya boyar binbir çeşit renk ile, Bir yanında Osmanoğlu cenk eder top
ile tüfenk ile...
* * *
Masal masal maniki
Yolda saydım on iki
On ikinin yarısı
Tilki çakal karısı.
Masal masal martladı
İki fare atladı
Kurbağa kanatlandı
Tos vurdu bardağa
Çocuk çıktı çardağa.
Masal masal maniki
Kuyruğu var on iki
Kuyruğunda beni var
Kulağında çanı var.
Masal masal matatar
Dil okur, damak tadar.
SAYIŞMA TEKERLEMELERİ
Grup veya takım oyunlarında yönetici olan ya da takıma karşı tek başına karşı koyan oyunculara
"ebe" denir. İkiden fazla oyuncunun yer aldığı oyunlara başlamadan önce ebe seçimi yapılır. Bunun
için de "sayışma" denen tekerlemeler söylenir. Bu yolla oyundaki "ebe" belirlenir. Oyuncular, bu
tekerlemeler söylenerek tek tek sayışma dışında bırakılır. En son kalan oyuncu da "ebe" olur.
Oyun için gruplaşma, takım oluşturma ve oyunu yönetecek birinin ortaya çıkması oyun
kurallarını uygulama bakımından çok önemlidir. Bu nedenle grupların ve takımların ayrımı da çoğu
kez "sayışma tekerlemeleri" ile yapılır.
Bu bölümde çeşitli yörelerimizden derlenmiş sayışma tekerlemelerinin en güzel örneklerini
bulacaksınız. Umuyoruz ki oyunlarınız bu tekerlemelerle daha zevkli geçecektir.
Oooo!..
Portakalı soydum
Başucuma koydum
Ben bir yalan uydurdum
Duma duma dum
Kırmızı mum
Dolapta pekmez
Yala yala bitmez
Ayşecik cik cik cik
Fatmacık cık cık cık
Sen bu oyundan çık
Oooo!..
İğne miğne ucu düğme
Filfilince kuşdilince
Horoz öttü, tavuk tepti
Bülbül kızı selam etti
Selamına dua etti
Al çık, bal çık
Sana dedim, sen çık...
Oooo!..
İğne battı, canımı yaktı
Tombul kuş
Arabaya koş
Arabanın tekeri
İstanbul'un şekeri
Hap hup, altın top
www.webturkiyeforum.com
Bundan başka o-yun yok.
Oooo!..
Çift sıra olalım
Eşimizi bulalım
Topu atıp havaya
Ebemizi vuralım...
Oooo!..
Seçene meçene
Bakma gelip geçene
Oyun için en iyi
Ebeyi biz seçene...
Elim elim epelek
Elden çıkan topalak
Topalağın yarısı
Yedi koyun derisi
II il ılgıdı
Ilgıdıdan kalgıdı
Şu oturan kuş mudur
Kanadı gümüş müdür
Çek şunu, çıkar şunu
Kazanalım oyunu
Oooo!..
Bir elmayı pulladım
İsparta'ya yolladım
İsparta'nın gülleri
Ne güzeldir elleri
Al-çık, bul-çık
Gel sen çık
Oooo!..
Bağa girdim
Üzüm kestim
Bağ bizim
Bahçe bizim
Bu oyunda
e-be kim?
Çimdik çimdik makarna
Doldursana tabağa
Tabağımdan yiyenler
Hemen geçsin ortaya
Dama çıktım
Çalı kestim
Bir alaca yılan gördüm
Yılan bizim nemiz olur?
Sokaklar da temiz olur
Al çık bal çık
Sana dedim sen çık.
Oooo!..
Piti piti
Karemela sepeti
Terazi lastik
Cimnastik...
Leylek leylek havada
Yumurtası tavada
Söyle gelsin ot yesin
Ot yemezse et yesin
E-be-mi-zi
tez seçsin...
Oooo!..
Üç deve gördüm
Birisine bindim
Ablama gittim
Ablam pilav pişirmiş
İçine sıçan düşürmüş
Vallahi yemem
Billahi yemem
O dolaptan ne çıkar
Sırma saçlı yar çıkar
Sırma saçı öreyim
Ali Bey'e vereyim
Ali Bey hasta
Çorbası tasta
Püsküllü mavi
İnadına kavi...
Teke teke tekerim
Hani benim şekerim
Akşam babam gelecek
Bana para verecek
Sona kaldın
Sen çık...
Oooo!..
Eveleme geveleme
Devekuşu kovalama
Çengi çember
Miski amber
Tazi tuzi
Ortaya çıksın
Peri kızı
Bir, iki, üç, dört
Hanım kız eteğini ört
Beş, altı, yedi, sekiz
Çalışkanız hepimiz
Dokuz, on
Güvercinim ortaya kon.
Bingo bingi
Nerde yedin
Ispanaklı böreği
Annen seni tutarsa
Kulağını burarsa
Bulacağız ebeyi
Oooo!..
Ayşe Hanım'in keçileri
Kişne kişne kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
İçinde bülbül şakır
O bülbül benim olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız
Allı ballı kiraz
Bana gel biraz
Kiraz vakti geçti
Eşim seni seçti
Oyunun başı
Şu çeşmeden su taşı
Çeşmenin dibi delik
Bana geldi ebelik
Allı ballı kiraz
Bana gelsin biraz
Kiraz vakti geçti
Eşim seni seçti...
Oooo!..
Ahmedi medi
Kuyruklu kedi
Bir sıçan tuttu
Yalamadan yuttu.
Oooo!..
Kim oturdu
İt oturdu
Yongalandı
Yola düştü
Senin eşin
Bana düştü
Oooo!..
Gel beri, git beri
Çok yeme peyniri
Peynir seni güldürür
Şeytana döndürür
Şeytanın adamları
İzmir'in oğlanları
Ik mık
Sen ortadan çık...
Oooo!..
Ayşe Hanım'ın keçileri
Kişne kişne kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
İçinde bülbül şakır
O bülbül benim olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız
Oğlan çeşme başında
Kızı bekler taşında
Çeşmenin dibi delik
Bana geldi ebelik...
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Şu ebe ne de alık
Ebe suya dalamaz
Arasa da bulamaz
Ene mene dostum
Ben sana küstüm
Armudu kestim
Tavana da astım
Tap dedi düştü
Kargalar uçtu
Saymacanm sonunda
Elim sana düştü...
Oooo!..
İncilerim döküldü
İliklerim söküldü
Küçük hanım geldi
Kulağımı deldi
İkircik mıkırcık
Kız saçların kıvırcık
Sana dedim, sen çık.
Oooo!..
Aptal karga nerede
Buldum onu derede
Karga karga gak dedi
Çık şu dala bak dedi
Çıktım baktım o dala
Bu karga ne budala...
Vindo vindo vinci
Kim olacak birinci
Kim olursa olsun
Ebemizi o bulsun...
O...
İğne iplik,
Derme diplik
Çelik çubuk
Sen çık.
O...
Ene mene,
Engişdene,
Çörekotu,
Lale kökü
Al çık,
Bal çık,
Aradan önce
Sen çık
O...
Eveleme develeme
Devekuşu kovalama
Çengi çember
Miski amber
Ne zaman geldin?
Yazın geldim,
Yazılalım, çizilelim
Encik, boncuk
Sen aradan çık.
Yuvarladım yumak oldum,
Ben yumağı dadıma verdim.
Dadım bana darı verdi
Ben darıyı kuşa verdim
Kuş bana kanat verdi
Ben kanadı göğe verdim
Gök bana yağmur verdi
Ben yağmuru yere verdim
Yer bana çimen verdi
Ben çimeni koyuna verdim
Koyun bana kuzu verdi
Ben kuzuyu beye verdim
Bey bana para verdi
Aldım verdim, verdim aldım
Ben oyunu ebesiz bitirdim.
Ooooo...
İn ne minne
Ucu dinne
Bal ballı hoca
Baldan hoca
Şamdan şamadan
Kuş dili da ma dan.
Elim elim epenek
Evden çıktım kepenek
Kepeneğin yarısı
Hüseyin'in karısı
İndim Halep yoluna
Halep yolunda ayı gezer
Ayı beni korkuttu
Kulağını sarkıttı
Hap hup
Al tın top
Gel elimi öp.
Daldan dala atladım
Sarı çiçek topladım.
Çiçeklerim döküldü,
Dere aldı götürdü.
Dere boyu çalılık,
Derede olur balık.
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Üşüdüm üşüdüm
Daldan elma düşürdüm
Elmamı yediler
Bana cüce dediler
Cücelikten çıktım
Ablama gittim
Ablam pilav pişirmiş
İçine fare düşürmüş
Fareyi ne yapmalı
Minareden atmalı
Minarede bir kuş var
Kanadında gümüş var
Eniştemin cebinde
Türlü türlü yemiş var
Yüzük yüzük nerdesin?
Acep hangi eldesin
Eğer bulamaz isen
Ebesin ebesin.
Ebe ebe gel bize
Uzaktan vur elimize
Eğer vuramaz isen
Ebesin ebesin.
Hanım kız gitti
Nereye gitti
İstanbul'a gitti
İstanbul'da ne yapacak
Terlik pabuç alacak
Düğünlerde şıngır mıngır
Mıngır şıngır giyecek.
İğne düştü
Kuleli geliyor arkamdan
Gelme kuleli arkamdan
Ablam bakıyor balkondan
Tıka tıka tık
Çıka çıka çık.
El el epelek
Sırtındadır kepenek
Kepeneğin yavrusu
Bit bitenin karısı
İniştendir, yokuştan
On parmağı gümüşten
Horoz senin e-niş-ten
Çık çıkalım çardağa
Yem verelim ördeğe
Ördek yemi yemeden
Cıyak mıyak demeden
Ak kıdım, mık kıdım
Çık-tım, çı-kar-dım
Ayı beni korkuttu
Kulağını sarkıttı
Elma verdim yemedi
Sakız verdim çiğnedi
Hap hup kırmızı top
Camdan baktı iki göz
Biri sarı biri boz
Bindim bozun boynuna
İndim Halep yoluna
Halep yolu cin pazar
İçinde ayı gezer
Ayı beni korkuttu
Kulağını sarkıttı
Al bunu, apart bunu
Çek bunu, çıkart bunu
Oooo!...
Dingil dağ, dingil dağ
Çıktım tren yoluna
Üç gemi geliyor
Biri A biri B
Ortancası Mithat Paşa
Kalk gidelim Beşiktaş'a
Beşiktaş'ta top patladı
Altın saçlı kız vuruldu
Kaptanım hasta
Çorbası tasta
OYUN TEKERLEMELERİ
TEKERLEMELİ OYUNLAR
Bu tür oyunlarda, sözlerle hareketler bir aradadır. Sözlerin çocuklarca yaratılmış ezgileri vardır.
Hareketler bu ezgiler eşliğinde yapılır.
Tekerlemeli oyunların büyük bölümü kuşaktan kuşağa geçerek günümüze kadar ulaşmışlardır. Yeni
yetişenler, istekle ve yanlışsız oynayarak bu tür oyunları daha da geliştirebilirler. Oyunlara yeni
renkler, yeni ezgiler katabilirler.
Birbirimizi tanımanın en iyi yolu oyunlardır. Mızıkçılık etmeden, tekerlemeli güzel bir oyuna ne
dersiniz? Haydi öyleyse oyun başına...
EBE ÇIKARMA
Oyuncular halka şeklinde dizilirler. Sözlere uygun olarak ritmik hareketlerle ebenin ilgisini
çekmeye çalşırlar. Bu ritmik hareketler; halkada elele tutuşarak dönme, eller belde halka içine ve
dışına yürüme şeklinde olabilir. Bu sırada ebe aşağıdaki tekerlemeyi söyler:
Üşü-düm üşü-düm-daldan-elma-düşürdüm
El-mamı-yedi-ler-bana-cüce-dedi-ler
Cüce-likten-çık-tım-Beyoğ-luna-git-tim
Bey-oğlu-has-ta-çor-bası-tas-ta
Püs-külü-ma-vi-ina-dına-ka-vi
Gel-çık-bal-çık-ben-çık-tım
Ebe olan oyuncu tekerlemenin son sözcüğü "çıktım" dediği anda kime değmişse, bu kez o oyuncu
ebe olur. Oyuna yeni ebeyle ve tekerlemenin yinelenmesiyle devam edilir.
AÇ KAPIYI BEZİRGÂNBAŞI
Oyuncular içinden iki elebaşı seçilir. Elebaşılar bir kenara çekilerek kendilerine birer isim alırlar.
Ancak diğer oyuncular elebaşı olan arkadaşlarının aldıkları isimleri bilmeyeceklerdir. Diyelim ki
elebaşlarından birisi "ayva" diğeri "nar" adlarını almış olsun.
"Ayva" ile "nar" karşılıklı durarak elele tutuşurlar ve kollarını kaldırarak bir köprü oluştururlar.
Diğer oyuncular bu dizilişi bozmadan aşağıdaki tekerlemeyi söyleyerek köprü altından geçerler:
"Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı..."
"Kapı hakkı ne verirsin? Ne verirsin?"
"Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun."
Tekerlemede yer alan "Kapı hakkı ne verirsin?" sorusu elebaşılar tarafından sorulmaktadır. Kapı,
dizideki ilk oyuncu tarafından açtırılır. Ancak dizinin en arkasında yer alan oyuncu yadigâr
edilmiştir. Bunun için en arkada yer alan oyuncu köprü altından geçerken köprü indirilir ve kendisi
halkaya alınır. Bu oyuncuya ancak onun duyabileceği bir sesle:
- Ayva mı? Nar mı? diye sorulur.
O da aynı sessizlikte bu isimlerden birini söyler. Hangi ismi söylemişse onun arkasına geçer.
Oyuna dizi bitinceye kadar devam edilir. Daha sonra ortaya bir çizgi çekilir. Elebaşılar karşı karşıya
geçerler. Birbirlerini çekmeye başlarlar. Hangisi diğerini kendi tarafına çekerse, oyunu o taraf
kazanmış olur.
ÜŞÜDÜM ÜŞÜDÜM
Oyuncular iki gruba ayrılırlar. Gruplar karşılıklı olarak geniş kolda dizilirler. Aşağıdaki
tekerlemeyi söyleyerek birbirlerine doğru yürürler. Birinci grup yürürken, ikinci grup geriye doğru
gider. Tekerleme sonunda iki grup oyuncuları birbirlerine doğru yürüyerek sarılırlar.
I. grup:
- Üşüdüm üşüdüm a benim canım üşüdüm
II. grup:
- Kürkünü giy kürkünü giy a benim canım kürkünü giy
I. grup:
- Kürküm yok kürküm yok a benim canım kürküm yok
II. grup:
- Alsana alsana a benim canım alsana
I. grup:
- Param yok param yok a benim canım param yok
II. grup:
- Bulsana bulsana a benim canım bulsana
I. grup:
- Nereden nereden a benim canım nereden
II. grup:
- Saraydan saraydan a benim canım saraydan
I. grup:
- Asarlar keserler en güzelini seçerler
Gruplar üstlendikleri rolleri değiştirerek, tekerlemeyi yinelerler. Oyun böylece tekrar edilir.
YAĞ SATARIM BAL SATARIM
Oyuncular halka şeklinde dizilip otururlar. Aralarından birisi ebe seçilir. Ebenin elinde ucu
düğümlü bir mendil vardır. Elindeki mendili gizleyerek halka şeklinde dizilen oyuncuların etrafında
dolanır. Bazen mendili bir oyuncunun arkasına bırakıyormuş gibi duraklar. Buna benzer
hareketlerle oyuncuları şaşırtmaya çalışır. Oturanlar arkalarına bakamazlar. Ancak elleriyle yeri
yoklayabilirler. Ebe olan oyuncu arkadaşlarının etrafında dönerken, bir taraftan da yandaki
tekerlemelerden birini söyler.
Birkaç kez bu şekilde dolandıktan sonra elindeki mendili bir oyuncunun arkasına bırakır. Bunu
farkeden oyuncu yerinden fırlar ve ebeyi kovalamaya başlar. Eğer kendi yerine oturmadan yetişirse,
yerine oturana dek mendille ebenin sırtına vurur. Oyuncu mendili farketmezse, halkayı dolanıp
gelen ebe, yerdeki mendili alıp ona vurur. Bu kez arkasındaki mendili farketmeyen bu oyuncu ebe
olur.
Oyun böylece devam eder.
Yağ satarım, bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Ustamın kürkü sarıdır
Satsam on beş liradır
Zam-bak, zum-bak
Dön arkana iyi bak
Yağ satarım bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Alacağına, bulacağına
Bir kaşık ayran
Yarın sabah bayram.
BİRDİRBİR
Bu oyunu erkek çocuklar oynar. Oyuncular 8-10 kişilik gruplara ayrılır. İçlerinden biri ebe seçilir.
Ebe olan oyuncu belden öne doğru eğilir, ellerini dizlerinin üzerine koyar. Diğer oyuncular da bu
arkadaşlarının üzerinden atlamak üzere art arda dizilirler.
İlk sırada yer alan oyuncu "Birdirbir" diyerek ellerini ebenin sırtına bastırıp üzerinden atlar. Diğer
oyuncular da onu izlerler. Ancak her biri sırasındaki yerlerine göre veya atlayış sırasına uygun
olarak:
- İkidir iki, kurnazdır tilki!
- Üçtür üç, ebelik güç!
- Dörttür dört, kuş gibi öt!
- Beştir beş, seni aldım eş!
- Altıdır altı, o şamarı kim attı!
- Yedidir yedi, elim sırtına değdi!
- Sekizim seksek!
- Dokuzum durak! diyerek ebenin üzerinden atlarlar.
Atlayan her oyuncu olduğu yerde durup kalır. Diğerleri onlara değmemeye çalışır. Bu nedenle ilk
atlayan oyuncular ellerinden geldiğince uzak mesafeye atlamaya çalışacaklardır.
Dokuzuncu oyuncudan sonraki oyuncular da atlama sırasında şunları söylerler:
- Onum orak, haydi oturak!
- On birim yağlı börek!
- On ikim tuzlu çörek!
Bu atlamalar sırasında, atlayan oyuncu duran bir oyuncuya değerse bu kez ebe kendisi olur. Oyun
böylece sürüp gider.
MENEKŞE
Oyuncular el ele tutuşarak karşılıklı dizilirler. Oyun sırası belirlendikten sonra söyleşme başlar:
- Oy menekşe menekşe
- Mendilin yere düşe
- Bizden size kim düşe
- Özlem düşe, tez düşe
Adı söylenen oyuncu koşar. Karşı diziden gözüne kestirdiği iki oyuncunun arasından geçmeye
çalışır. Bunun için kollarını havaya kaldırarak hızla indirir. El ele tutuşmuş iki oyuncuyu birbirinden
ayırır. Kendine yol açar. Bunu başardığında oyunculardan birini yanına alıp kendi grubuna döner.
Başaramazsa esir olur, karşı grupta kalır. Oyun böylece sürer. Karşı oyuncuları tüketen grup oyunu
kazanır.
EVELEME GEVELEME
Oyuncular 10-12'şer kişilik gruplara ayrılırlar. Grup içinden bir başkan seçilir. Diğer oyuncular el
ele tutuşarak halka oluştururlar. Başkan ortaya geçer. Oyuncular el ele tutuşmuş halde dönerken
aşağıdaki tekerleme söylenir.
Eveleme geveleme
Devekuşu kovalama
Çengi çember, miski amber
Tazı tuzu, kelemenin kızı
Ne zaman geldin, yazın geldim
Dizilelim, çözülelim
Bir tahtaya yazılalım
İncik boncuk, gel çık bal çık
Tekerleme söylenirken halka ortasında yer alan oyuncu da eli ile halkadaki oyuncuları
saymaktadır. Tekerleme bittiğinde en son kimi saymış ve göstermişse bu kez ebe o oyuncu olur.
Oyuna böylece devam edilir.
KUTU KUTU PENSE
Oyuncular daire şeklinde dizilirler. El ele tutuşarak bir yönde dönmeye başlarlar. Ancak
dönerlerken hep birden aşağıdaki tekerlemeyi söylerler:
Kutu kutu pense
Elmayı yerse
Arkadaşım Yıldız
Arkasını dönse
Tekerlemenin sonlarında oyunculardan birisinin adı geçmektedir. Adı geçen oyuncu, yüzünü halka
dışına döner ve yine arkadaşlarının ellerinden tutar. Bütün oyuncular bu şekilde arkalarını dönerek
oyuna devam edilir. Tüm oyuncuların yüzleri halka dışına baktığında, bu kez tekerleme:
Kutu kutu pense
Elmayı yerse
Arkadaşım Ceyda
Ön tarafa dönse
şeklinde söylenir. Oyuna böylece devam edilir.
HOPPACIK
Bu oyun da iki kişiyle oynanır. Oyuncular sırt sırta vererek kollarını kenetlerler. Sonra sırayla
eğilerek birbirlerini sırtlarına alırlar. Bu sırada karşılıklı olarak aşağıdaki tekerlemeyi söylerler.
- Gökte ne var?
- Gök boncuk.
- Yerde ne var?
- Yer boncuk.
- Dalda ne var?
- Elmacık.
- Babanın adı ne?
- Yusufçuk.
- Annenin adı ne?
- Fatmacık.
- Kaldır beni hoppacık.
Oyuncular, isterlerse tekerleme içindeki görev yerlerini değiştirerek oyuna devam ederler.
FIŞ FIŞ KAYIKÇI
Bu oyun iki kişiyle oynanır. Oyuncular oturarak el ele tutuşurlar. Kürek çekiyormuş gibi yaparak
birbirlerini çekerler. Bu sırada aşağıdaki tekerlemeyi söylerler:
Fış fış kayıkçı
Kayıkçının küreği
Hop hop eder yüreği
Akşama fincan böreği
Bizim evde et var
Bir yaramaz Tekir var
Tekir eti yerse
Annem beni döverse...
Tekerleme bittiğinde her iki oyuncu da ellerini gözlerine götürerek, ağlama taklidi yaparlar.
OYUNLA BİRLİKTE VEYA
OYUN SONUNDA SÖYLENEN
DİĞER TEKERLEMELER
Ah benim turnam
Yeşil başlı turnam
Otur desem oturur
Kalk desem kalkar
Büzülüncü büzülür
Süzül desem süzülür
Ellerimizle şap şap şap
Ayaklarımızla rap rap rap
Bir sağa, bir sola
Dans edelim kol kola
Babam yoğurt getirdi
Kedi burnun batırdı
Kedi seni tutarım
Bıyığını yolarım
Aksaray'ın kilidi
Sana vuran kim idi
Amcam oğlu Musacık
Kolu budu kısacık
Şimdi gelir görürsün
Güle güle ölürsün
- Komşu, komşu!
Huuu!..
Oğlun geldi mi?
- Geldi.
- Ne getirdi?
- İnci boncuk.
- Kime kime?
- Sana bana.
- Daha kime?
- Kara kediye.
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıktı.
- Ağaç nerde?
- Balta kesti.
- Balta nerde?
- Suya düştü.
- Su nerde?
- İnek içti.
- İnek nerde?
- Dağa kaçtı.
- Dağ nerde?
- Yandı bitti
Kül oldu...
Yağ yağ yağmur
Teknede hamur
Tarlada çamur
Ver Allah'ım ver
Selli selli yağmur
Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı
Camdan bakıyor
Mustafa mistik
Arabaya kıstık
Bir mum yaktık
Seyrine baktık
Hacı nine kına döver
Ben bilirim kimi sever
Altın paşayı sever
Altın paşa çardakta
Gümüş yüzük parmakta
Minarede bir kuş var
Kanadında gümüş var
Eniştemin cebinde
Türlü türlü yemiş var
Yemişimi yediler
Bana cüce dediler
Vallahi yemem, billahi yemem
Ben bu işten vazgeçmem.
Top top kadife
Kızın adı Latife
Oturmuş halı dokur
İçinde bülbül okur
Bir tabak gülüm olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay, biri yıldız
Biri oğlan, biri kız
Hastayım hasta
Canım ister pasta
Kalk gidelim dansa
Dansta yersin pasta
Kuzu kuzu me
Bin tepeme
Haydi gidelim
Ayşe Teyze'me
Saksağan sek sek
Kuyruğu tümsek
Kuyruğuna binelim
Bizim köye gidelim
Karga karga "gak" dedi
"Çık şu dala bak" dedi
Çıktım baktım o dala
Bu karga ne budala
Karga fındık getirdi
Fare yedi bitirdi
Onu tuttu bir kedi
"Miyav" dedi, "av" dedi
Gıt gıt gıdaaak
Yumurtam sıcaaak
İnanmazsan gel de bak
Evli evine
Köylü köyüne
Kimin evi yoksa
Sıçan deliğine
DİL TEKERLEMELERİ
(YANILTMACALAR)
Söylenişleri birbirine yakın olan seslerden kurulu sözcükler, çabuk çabuk tekrar edilirken
dilimiz sürçer. Söylemekte güçlük çekeriz. Tam veya yarım tümcelerden oluşmuş bu tür söz
dizilerine "yanıltmaca" adı verilir.
Yanıltmacalar da bir tür tekerlemedir. Bunları "dil tekerlemeleri" olarak da adlandırabiliriz.
Dil tekerlemelerini söylerken heceleri birbirine karıştırmamaya özen göstermeliyiz.
Bu tür tekerlemeler dil (diksiyon) çalışmalarında önemli bir yer tutar. Bunun yanında, oyun
sonlarında birer ceza aracı olarak da kullanılabilir. Bunları çabuk çabuk ve hiç yanlışsız
söyleyebilmek gerçekten güç bir iştir. Söylerken bazı yanılmalar olabilir, yanlışlar yapılabilir. Bu
da çok eğlenceli durumlara yol açar.
Sizler için seçtiğimiz ve derlediğimiz yanıltmacaları öncelikle hatasız okumaya ve söylemeye
çalışınız. Daha sonra bu tekerlemeleri ezberleyiniz. Arkadaşlarınızdan da bunları eksiksiz ve
yanlış söylemelerini isteyiniz.
1. İbiş ile Memiş mahkemeye gitmiş. Mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
2. Şu odayı badanalamalı mı, badanalamamalı mı?
3. Bu duvarı badanalamalı mı, badanalamamalı mı?
4. Şiş şişeyi şişlemiş, Şişe keşişe kiş demiş.
5. Bir berber bir berbere bir derede bire berber Beri beri gel berber demiş.
6. Bir berber bir berbere:
- Bre berber, gel beraber bir berber dükkânı açalım, demiş.
7. Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler.
8. Al bu takatukaları,
Takatukacıya takatukalatmaya götür.
Takatukacı, takatukaları takatukalamam derse,
Takatukaları takatukalatmadan al da gel.
9. Kırk küp, kırkı da kulpu kırık küp.
10. Kırk kırık küp, Kırkının da kulpu kırık kara küp.
11. Çarık, çorap, dolak. Ben sana çarık, çorap, dolak mı dedim?
12. Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi Ortada şu şişesi.
13. Sarmısağı saklasak da mı yesek, Saklamasak da mı yesek?
14. Bu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, Sarmısaklamasak da mı saklasak.
15. Değirmene girdi köpek,
Değirmenci vurdu kötek.
Hem kepek yedi köpek,
Hem kötek yedi köpek.
16. Şu karşıda bir kuru dal
Dala konmuş kırk kartal
Kartal kalkar, dal sarkar
Dal sarkar, kartal kalkar.
17. Çatalca'da Topal Çoban Yapar satar çatal sapan, Nasıl yapar çatal sapan Çatalca'da Topal
Çoban.
18. Çatal dağda Topal Çoban
Yapar satar çatal sapan
Sen de Çatal dağdaki
Çatal yapan Topal Çoban gibi
Yapar satar mısın çatal çatal sapan?
19. Şu karşıda beş eşek
Beşi de boz beş eşek
Biri yüklü dişi boz eşek
Dördü yüksüz erkek boz eşek
Hepsi eder beş boz eşek.
20. Siz ateş kıvılcımlatanlardan mısınız?
Kapı gıcırdatanlardan mısınız?
21. Ben bademe baktım, badem bana baktı
Ben bademden bıktım, badem benden bıktı.
22. A be kuru dayı,
Bu sarı darı
Ne kuru darı
A be kuru dayı.
23. Bir tarlaya kemeken ekmişler.
İki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış.
Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi,
Öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi.
Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü,
Kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler.
24. Bu yoğurdu mayalamalı da mı saklamalı, Mayalamamalı da mı saklamalı.
25. Dört deryanın deresini,
Dört tezgâhın derbendine devrederlerse,
Dört deryadan dört dert,
Dört tezgâhtan dört dev çıkar.
26. Eller dana almış danalanmış,
Biz de dana alıp danalanalım mı?
27. Elâlem bir ala dana aldı ala danalandı da,
Biz bir ala dana alıp ala danalanamadık.
28. Eller tere terelenmiş,
Biz de tere alalım da terelenelim.
29. Götür küpü, dök küpü,
Getir küpü, dök küpü.
30. Eller bazlama aldı bazlamalandı da
Biz bazlamalanamadık.
31. Herkes bazlama yapıp bazlamalandı da,
Biz bazlama yapıp bazlamalanamadık.
32. Herkes lahana alıp lahanalanmış,
Biz de lahana alıp lahanalalım mı?
33. Pireli peyniri, perhizli pireler tepelerse,
Pireli peynirler de, pır pır pervaz ederler.
34. Şu karşıda kuru kavak,
Takırdadın da mı kurudun,
Takırdamadın da mı kurudun.
Dibi kovuk, kabuğu kalın,
Dibi eğri, doğru kavak.
35. Şu tespihi imamelemeli mi, yoksa imamelememeli mi?
36. Şu yamayı şu köseleye yamalamalı mı,
Yoksa yamalamamalı mı?
37. Hoşaf hoşaf
Üç tas has hoşaf.
38. Üç tunç tas, saf has kayısı hoşafı.
39. Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek
Bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek
Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek
Bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe:
"Siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz?" demiş.
40. Keşkekçinin keşkeklenmemiş
Keşkek kepçesi
41. Gül dibi gibi, bülbül dili gibi.
Gül dibi bülbül dili.
42. Yamaçta bir horoz kuyruğunu
Kıvraşmışlandırmış amma,
Amma da kıvraşmışlandırmış.
43. Dal kalkar, kantar tartar.
44. Anam bağda, öküz dağda
At harmanda, inek damda
"İ" dili ile söylenişi:
İnim biğdi, ikiz diğdi
İt hirmindi, inik dimdi
"O" dili ile söylenişi:
Onom boğdo, okoz doğdo
Ot hormondo, onok domdo
45. Annemin çorbası çok
Atın arpası çok
Herkesin karnı tok
Bizde hiç yok yok.
46. Ne cezveyi köpürdetebildim,
Ne kahveyi höpürdetebildim.
MASAL TEKERLEMELERİ
Masalların başında sözcüklerin ses benzerliğinden yararlanılarak söylenen yarı anlamlı, yarı
anlamsız söz dizileri vardır. Bunlara "tekerleme" denir.
Masal tekerlemeleri birbirleriyle pek ilgisi olmayan, ancak dinleyicinin ilgisini masala çekmek
için bir araya getirilmiş sözlerden oluşur. Tekerlemenin asıl güzelliği de, birbirleriyle ilgisiz gibi
görünen bu tür sözlerin bir düzen içinde sıralanmasındadır. Bu da bir söz ustalığını gerektirir. Bu
ustalık masal anlatanın, yani masalcının ustalığına bağlıdır.
Aslında tekerlemenin masalla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece dinleyicinin ilgisini çekmek ve onu
masal dünyasına girişe hazırlamak için söylenir. İşte masalcının söz ustalığı da burada başlar.
Söylediği tekerlemeyle dinleyenleri neşelendirir. Anlatacağı masala ilgi çeker. Masalının dikkatle
ve heyecanla dinlenmesini sağlar.
Kimi masal tekerlemeleri de bilinenlerden birkaçının birleştirilmesinden oluşur. Araya yeni
deyim, benzetme ve sözcükler eklenerek yeni biçimlere sokulur.
Gelin şimdi de söz ustalığının en güzel örneklerinden biri olan masal tekerlemelerinden sizin
için seçtiklerimizi okuyalım. Onları ezberlemeye çalışalım. Anlatacağımız masallara bu tür
tekerlemelerle yeni renkler katalım.
* * *
Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken... Ben anamın beşiğini tıngır mıngır
sallar iken. İp koptu, beşik devrildi. Anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, döndürdüler dört
köşeyi. Dar attım kendimi dışarı... Kaç kaçmaz mısın... Vardım bir pazara. Bir at aldım dorudur
diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye... Padişahın topları ateşe başladı.
Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım, Edirne'ye yettim. Selimiye
minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni tımarhaneye attılar delidir diye.
Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket inandılar, tutup beni saldılar. Neyse
uzatmayalım, masala başlayalım...
* * *
Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz
imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken... Ben babamın beşiğini tıngır
mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten... Annem kaptı maşayı, babam kaptı
küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi... O öfke ile Tophane minaresini cebime
sokmayayım mı borudur diye... O öfke ile Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır
diye... Orada buldum iki çifte bir kayık. Çek kayıkçı Eyüb'e...
Eyüb'ün kızları haşarı... Bir tokat vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı... Orada gördüm bir
kız... Adı Emine, gittim yanına... Bir tarafı tozluk dumanlık, bir tarafı çayırlık çimenlik, bir tarafı
sazlık samanlık... Bir tarafta boyacılar boya boyuyor renk ile... Bir tarafta demirciler demir
dövüyor denk ile... Bir tarafta Mehmet Ali Paşa cenk ediyor şevk ile... Anan yahşi, baban yahşi,
kurtuldum ellerinden... vardım masal iline.
(Naki TEZEL'den)
* * *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde... Ben deyim
şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu; kuş uçmadı, Gümüş uçtu. Gümüş
uçmadı, Memiş uçtu. Uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü
beşikten... Biri kaptı maşayı, biri aldı meşeyi; dolandım durdum dört köşeyi...
Vay ne köşe bu köşe! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe; bu köşe yaz köşesi, şu köşe kış
köşesi, şu köşe güz köşesi, diye iki tekerleyip üç yuvarlarken aşağıdan sökün etmez mi Maraş
paşası!.. Hemen bir sarıya bir fare deliği bulup, attım kendimi dışarı; gelgelelim şu mahallenin
yumurcakları haşarı mı haşarı; bir fiske vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı!..
Az gittim uz gittim... Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk
sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa
boyu yol gitmişim!..
Vay başıma, hay başıma; bu yol bitecek gibi tükenecek gibi değil, ya bir devlet kuşu konsa
başıma, ya da alsa beni kanadına kaşına, demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim? Adıyla
sanıyla, yeşiliyle alıyla, Zümrüdüanka dedikleri değil mi? Kafdağı'nın üstünden süzüm süzüm
süzülüp geliyor. Bakın hele! Yüzü insan, gözü ahu. Ne maval, ne martaval. İşitilmedik bir masal!..
* * *
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde... Bu sözün önü var, arkası yok; gömleğimin yeni var
yakası yok... Sabır da bir huydur, suyu var tası yok. De gel sabreyle sabreyle... İyi ama susuzla
sabırsız ne yapar? Ya bir kuyu kazar, ya dolaşır çarşı pazar; ben de aç karın, yüksek nalın çıktım
pazara, Mevlam uğratmasın iftiraya nazara...
Bir kaz aldım karıdan, boynu uzun borudan! Kendisi akça pakça, eti kemiğinden pekçe, ne
kazan kaldı ne kepçe! Kırk gündür kaynatırım kaynamaz.
Hay dedim, huy dedim; bu ne pişmez şey dedim. Bir iken iki olduk, üç iken dört olduk; anan
soylu, baban boylu derken kırk olduk; kırkımız kırk ateş yaktık!... Kırk gündür kaynatırım
kaynamaz. Baktım ki olacak gibi, sofraya konacak gibi değil, eğil dağlar eğil dedik; onumuz hu
çekti, onumuz su çekti; onumuz un, odun çekti; haydan geleni huya sattık, unu bulguru suya kattık.
Suyu kazana, kazanı yeniden ocağa attık; vay ne kaynattık ne kaynattık... De şimdi kaynar mı,
kaynamaz mı? Derken efendim bu kez başını kaldırıp bize bakmaz mı!..
Gayrı pabucunu bırakıp kaçan kaçana! Kanadını kaldırıp uçan uçana! Eh, bir ben miyim kırk
kişinin gevşeği? Çıkardım ahırdan boz eşeği vurdum sırtına palanı, çektim yedi yerden kolanı;
bindirdim üstüne doksanlık anamı. Boynuna mavi bir boncuk takmadım ama, koynuna koydum bir
sabırtaşı. Sabırtaşı, sabırcıktaşı deyip geçmeyin öyle! Ne anamın aşı, ne gözümün yaşı. İtler işin
başı, tandırın başı, masalın başı, bu sabırtaşı! Verilecek kuluna vermiş, bize de versin Yaradan;
haydi dedikoduyu kaldırıp aradan, dinleyin şimdi; sabırlı kim, sabırsız kimdi...
* * *
Evvel zamanda, yoksullar handa
Beyler, konağında yaşarmış.
Buna öfkelendim
Bir hayli söylendim
Aldım başımı çıktım dışarı
Görmeyin gidişimi
Bakmadan sağa sola
Düştüm bir yola.
Az gittim, uz gittim
Dere tepe düz gittim
Çayır çimen geçerek
Arpa buğday biçerek
Soğuk sular içerek
Altı ay bir güz gittim
Yürüdüm yürüdüm vardım bir bağa
Daldım bir konağa
Vay sen misin dalan
Kimi kolumdan tuttu kimi bacağımdan
Attılar beni bir dağa
Zoruma gitti başladım ağlamaya
Karşıma çıktı bir derviş
Derviş amca dedim bu ne iş?
Kuru idim ıslandım sel beni neyler
Bulut oldum uslandım
Yel beni neyler?
Vay gidi dünya
Kimi güler, kimi söyler
Kulak verin bu masala
Keloğlan ne iş tutar, n'eyler
* * *
Handadır handa, bir kara manda
Üç yüz yaşındaydım evvel zamanda
Mavi çadır gerilmiş, duydum pazar kurulmuş
Vurdum karıncaya palanı
Kırk yerinden bağladım kolanı
Sardım sırtına seksen sekiz çuval soğanı
Vardım pazara
Vay ne pazar ne pazar, güzeller durmaz gezer
Kırlangıçlar terzi, köpekler kalaycı, tilkiler tüccar
Buldum bir köşe, başladım işe
Soğan sarmısak satarken
Terazimin kolu kırıldı bir güzele bakarken
Kurbağa kanatlandı gitti gelin getirmeye
Gelin çıktı çardağa, çat yerleşti bardağa
Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı
biri bir odun vurdu kafama... Kafam koptu kalktı gitti sarmısak pazarında sarmısak satmaya...
Durur muyum ya, ben de arkasından koştum. O gitti ben gittim, o gitti ben gittim; derken
arkasından yetiştim ama, bak şu kafaya:
- Ben senin kafan değilim, demesin mi?
- Kafamsın!
- Değilim!
- Kafamsın!
- Değilim!
Diye atıştık, vuruştuk. Son sonu kadının kapısında buluştuk. Buluştuk ya, bak şu püsküllü
belaya, kadı evde yokmuş, mercimek ağacına çıkmış da mercimek topluyormuş...
Ağacın tepesinden bize bağırdı:
- Sizin davanız büyük dava!.. Kuş kanadı kalem olsa, derya deniz mürekkep; gene ne yazılır, ne
biter... Hele kırk tomar kâğıt, kırk kucak kalem getirin de ötesini düşünürüz, dedi.
Bir dediğini iki eder miyiz? Aldık getirdik, bulduk getirdik. Merdiveni de aradık taradık,
götürüp mercimek ağacına dayadık, dayadık ya, kadı inerken kırılıvermesin mi mübarek!..
Kadı öldü, kafam da bana döndü: Ah kafa, nah kafa; ne çekersem senin elinden çekiyorum...
dükkâna girenin, hokka çömleğini başında patlatır Bekri Mustafa... Hak dost, veli dost...
Babamdan kaldı bir eski post... Ben dikerim, o sökülür... Arasına bit, pire sokulur... Ufacığı bakla
gibi, büyüceği toklu gibi... Tuttum pireyi, İstanbul'a yolladım. Bekledim, bekledim gelmedi.
Ardından uşak yolladım.
Kırk kişiyiz... Onumuz odun yarar, onumuz kav çakar, onumuz su taşır, onumuz ateş yakar... Bir
de baktık kaz kafasını kaldırmış, kazandan bize bakar... Fare takla tukla... Ne nohut bıraktı bu yıl,
ne de bakla... Kahveci kutuyu sakla, tiryaki olmuş o güdük fare...
Fare ovada yedi başağı, sıyrıldı çıktı direkten... Somunu kaptı kürekten... Gözleri büyük
çörekten... Dişleri iri oraktan...
Tavandan teker meker... Gözlerime toz döker... İhtiyara bakmaz geçer. Bir oh çekmez mi bizim
güdük fare? Tavanda koptu patırtı... Çömlek başına atıldı... Çektim tüfeği avludan... Yah ettim
dokuz kilo soğan.
Derken efendim, baldıranlığa daldı kurudur diye... Boz eşek attı çifteyi geri dur diye. Ben tuttum
kuyruğundan ileri diye...
Kalktı sıçradı kürek sapına... Gözünü dikmiş çocuk hakkına... Seksen kiloluk pekmez küpüne...
Reçel olup gitti bizim güdük fare... Efendimin ağası... Sivridir külahisi... Uzatmayalım biz bu
sözü, başımıza gelir daha belası...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir memleket padişahının kırk oğlu varmış...
* * *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben dayımın beşiğini
tıngır mıngır sallar iken, aşağıdan:
- Tutun da, vurun da! diye bir gürültü kopmaz mı?
- Eyvah, dedim. Şimdi bunlar susmazlar, dayımı uyutmazlar.
İki kalktım, bir hopladım. Yüz ayak merdiveni bir çırpıda atladım.
Baktım; bir kuru kalabalık.
- Nereye gidiyorsunuz böyle? dedim.
- Hak aramaya gidiyoruz, dediler.
Neyse, katıldım ben de içlerine, vardık koca şehrin birine. Aradık taradık, hakkımızı bulduk.
Meğer o da pire değil miymiş?
Bindim pireye, vardım Tire'ye. Pire gider çatır çutur, hak sahibine balta getir. Bak şu pirenin
işine, yular bağladım dişine. Gören şaştı, duyan şaştı, Üsküdar vapuru Beşiktaş'ı aştı.
Tuttum pirenin birisini, kırdım ufağını irisini, davula geçirdim derisini, kaytan yaptım
kuyruğunu.
Sonra sırtına vurdum palanı, altından çektim kolanı, dinleyin bakalım bendeki koca yalanı...
(Eflâtun Cem GÜNEY'den)
* * *
Çıktım tavan arasına bir kırık sandık buldum.
Açtım baktım: İçinde bir kırık altın
Almayacaktım ama, aldım
Sarıdır diye,
Ordan gittim İstanbul'a bir kâse yoğurt aldım
Durudur diye,
Dokuz yüz doksan testi su kattım
Borudur diye,
Tophane güllelerini cebime doldurdum
Darıdır diye,
Nacağı aldım Kapalıçarşı'ya daldım
Korudur diye,
Akdeniz'e girdim
Kıyıdır diye,
Ortasına bastım
Kuyudur diye,
Selimiye Camii'nin duvarına dayandım
Yalıdır diye,
Ahırdağı'na bir tekme vurdum
"Geri dur!" diye,
Üçlük beşlik verdiler beğenmedim
İridir diye,
Sade Osmanlı lirası verdiler almadım
Sarıdır diye,
Beni aldılar tımarhaneye götürdüler
Delidir diye,
İki adam geldi şahitlik etti
Veli oğlu velidir diye,
Tımarhaneyi dürdüm katladım sırtladım
Halıdır diye,
Beş on copa vurdular
Yeridir diye,
Beni padişaha bildirdiler
Delidir diye,
Padişahtan ferman çıktı
"Bırakın onu eski huyudur!" diye,
Ferman aldım cadde boyu gidiyordum
Bir boz eşek gördüm
Takıldım peşine
Eşek bana bir tekme vurdu
Geri dur diye.
(Pertev Naili BORATAV'dan)
* * *
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, devler top oynarken eski hamam içinde... Bir
havladık, hoyladık; cümle âlemi topladık. Allah'ın kışı tandırın başı olur da kim gelmez? Haylanan
da geldi, huylanan da geldi, ahlanan da geldi, ohlanan da geldi. Hele büyük baş, büyük kara kadı,
kuru kadı geldi... Kadıyı, dayıyı duyunca; yabanın ördeği, kazı geldi... Ördeği, kazı görünce, bir de
çulsuz tazı geldi. Tazının peşinden de görmemişin oğlu, kör Memiş'in kızı geldi... Ne etti, ne etti,
arkası sökün etti: Kambur Ese, Sarı Köse geldi; biri saltanata, biri süse geldi... Bunları duyar da
durur mu ya! Hımhımınan burunsuz, birbirinden uğursuz geldi... Bu iki uğursuzun ardından da
ekmediğin yerde biten bir arsız, yüzsüz geldi... Daha daha, sarı çizmeli Mehmet ağa geldi, geldi
dertlere deva, gönüllere sefa geldi... Derken efendim, seyrek basandan sık dokuyana, bir taşla iki
kuş vurandan her yumurtaya bir kulp takana kadar kim var, kim yok; kimi aç, kimi tok; geldi,
toplandı. Toplandı ya, hepsi de başını kaldırıp kaşını yaktı, derken her kafadan bir ses çıktı; başladı
her biri bir maval okumaya... Kimi ince eğirip sık dokudu; kimi yukarıdan atıp, aşağıdan tuttu...
Kimi tavşana kaç, tazıya tut dedi; kimi ağzını yum, dilini yut dedi... Kimi kâh nalına, kâh çivisine
vurdu; kimi süt dökmüş kedi gibi oturdu... Kimi kâhya karı gibi her işe karıştı; kimi gemi azıya
alıp birbiriyle yarıştı... Kimi akıntıya kürek çekti; kiminin kırdığı ceviz kırkı geçti... Kimi
kırkından sonra kaval çaldı; kimi de benim gibi ellisinden sonra masala daldı... Bir var ki,
hangisine ne denir? Allah her kuluna bir çene, her çeneye bir gene vermiş, oynatıp duruyor. Lafla
peynir gemisi yürümez ama, sadece dinlemekle de olmaz; laf ebeleri adamı aptal yerine korlar;
bari ben de birini çekip, çekiştireyim dedim ya, ne haddime! Yetmiş iki millet burada, sade bir
Keloğlan yok ortada... Yüz yüzden utanır, ötekileri dilime dolayacak değilim ya, ben de tuttum
Keloğlan'ın yakasından; bakın ne deyip durdum arkasından:
Bir varmış, bir yokmuş; Allah'ın kulu çokmuş, çok söylemesi günahmış. Develer tellal iken,
keçiler berber iken, bir memleketin birinde bir kocakarı, kocakarının da bir kel oğlu varmış
* * *
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde... Dırıltıydı,
mırıltıydı, raftan fincan düştü kırıldıydı, hem de ne fincan ya! Dedemin dedesinin dedesinden
kalma kulpu kırık, kenarı yok, şu ahım şahım fincan... O akşam ne cezveyi köpürdetebildim, ne
kahveyi höpürdetebildim. Bakın hele, şu ettiği yetmiyormuş, kırdığı kırkı geçmiyormuş gibi, bir de
karşıma geçip oh çekmez mi ya bizim güdük fare!.. Kızmayın benim canım efendim, bu farenin
derdinden bittim, tükendim. Benim gibi bir yalınkat adam değil, kambur felek, kadife yelek bile
dayanamaz buna. Bir gece değil, beş gece değil, her gece bu, kuyruğunu yay ediyor, unu bulguru
pay ediyor, yağı kıymayı zay ediyor... Öyle ya, hani han, hani harman? Evimizin ardı tarladır, ekini
kor, bize zorlatır, karanlıkta göz parlatır ama gelgelelim, kaçak dövüşüne metin, ne var ne yok
teslim ettik bütün, bacamızdan çıkmaz oldu tütün, gayri ya bu fare durur, ya biz. Bu gece
düşündüm taşındım, tatlı tatlı kaşındım, baktım ki olur gibi, olacak gibi değil, ne yapıp yaptım
yine, telli pullu bir arzuhal yazdım kediye; dilediğim yerini bulursa kilerde nöbet bekleteyim
diye...
* * *
...Koştum, eve vardım: "Baban doğdu" dediler, kucağıma bir yumurta verdiler. Yumurta
elimden düştü, içinden kocaman horoz çıktı, sokağa kaçtı.
Kovalamaya başladım. Taş attım değmedi. Ceviz attım... Cevizden bir kocaman ağaç bitti.
Üstündeki cevizleri düşüreyim diye taş attım, değmedi. Toprak attım; ağacın başı tarla oldu. Kimi
dedi: "Buğday ek", kimi dedi: "Karpuz ek."
Karpuz ektim. Öyle karpuz verdi ki tarla, develer taşıyamadı. Karşıma bir adam çıktı:
"Karpuzundan versene" dedi. Bir karpuz verdim, bir ordu yedi, yarısı arttı... Ben de bir karpuz
keseyim, dedim. Keserken çakım içine kaçıverdi. Elimi soktum, alamadım. Gözümü soktum,
göremedim. Kendim girdim, yedi sene aradım, bulamadım. Yedi sene gezdim, dolaştım, sonunda
karpuzun kapısına ulaştım.
Vay anam karpuz, evin köyün yıkılası karpuz...
Bir yanı sazlık samanlık
Bir yanı tozluk dumanlık
Bir yanında demirciler demir döver denk ile,
Bir yanında boyacılar boya boyar binbir çeşit renk ile, Bir yanında Osmanoğlu cenk eder top
ile tüfenk ile...
* * *
Masal masal maniki
Yolda saydım on iki
On ikinin yarısı
Tilki çakal karısı.
Masal masal martladı
İki fare atladı
Kurbağa kanatlandı
Tos vurdu bardağa
Çocuk çıktı çardağa.
Masal masal maniki
Kuyruğu var on iki
Kuyruğunda beni var
Kulağında çanı var.
Masal masal matatar
Dil okur, damak tadar.
PAYLAŞ
çok güzel paylaşım teşekkürler
YanıtlaSil